Zaman Göreceli midir?
Zaman,sanal bir sınırlamadan takip edebilecegimiz bir süreçtir, en azından başlangıcı olan bir süreçten bahsediyoruz..(bazı takvimler bu konuda son da belirtmişlerdir..)Her takvim bu başlangıcı kendi değerlerine uygun olarak almıştır,bazen bu ilk çıkışın hangi mekan sınırlamasından doğduğu bile belirsizleşir.İnsanların grupların ilişkisi de bu sınırlamayı genellestirebilir, antlaşma yurttaşlık ,kavl, buluşma gibi ilişkiler,genel bir zaman algısına zorlamıştır ya da zorunda bırakmıştır.Çözüm olarak, asgari takvimsel sanal bir ortaklık oluşmuştur.Bu durumu sanal olanın ,sanal olarak yeniden düzenlenmesi diyebiliriz, Bu durumu; doğa'dan kopup, doğanın dışında ,belki de karşısına ikincil bir doğa olarak kendini kurgulayan insan kolektivizmine benzetebiliriz ..
Zaman nedir,Mekan nedir? Zaman -mekan ilişkisi nedir? Zaman,mülkü olanla ,olmayan için aynı süreyi mi ifade eder? Kendi işini yapanla ,başkasının işini yapan aynı zamanı mı yaşar ?Herkes bir günü 24 saat, bir yılı 365 gün mü yaşar ? gibi sorulara cevap arayacağız ;zamanın göreceliği, tanımı vb klasik şematik bilim çizgisi dışında ilgi çekici konuların desteği ve ışığında kavramla başlayalım..
O kadar eskiye ve karmaşaya gitmemize gerek yok ;mesela mekâna(maddi şartlara)sahip bir abimiz, sahip olduğu satın alma gücü sayesinde zamanda yolculuk yapabilir;bunu yoksul biri yapamaz ;hatta yoksul kişiler sahip olduğu öz zamandan satarak, yani zamanda gittikçe geriye ittirecek hız enerjisini kullanarak ,en azından başkasının zaman diliminde yaşamaya çalışır;çünkü doğada varolan her şey yasamak ister.
Genel zaman algımız;Güneş ,Ay vb yıldızlarla ve yapılarla dünya dediğimiz mekanın(evimiz) gözlemlediğimiz ilişkilerini tekrar sıklığına göre oluşturulmuştur.. Zamanın göreceliğinin Hz.Einstein tarafindan doğrulanması herhangi bir zaman sınırlamasının doğru kılacaktır..Zamanın ne olduğu, neyi baz aldığımıza göre değişir, görecelik kuramının ,zamanın hız ve kütle direncine göre değişen çalışması genel göreli bir zaman çalışmasıdır, göreceliğini de kişisel zaman algısından ziyade, fiziksel şartların değiştiği varsayımında doğacak algıya yöneliktir..Galileo ve Einstein gibi abilerin çalışmaları,mekan -zaman- hareketin birbirinden bağımsız olmayan ilişkisine dayanır, bu iki abimiz de mekan-zaman ve hareketin hiçbirinin tek başına müstakil manada ;yeri ,zamanı hareketi ifade eden bir duruşu olamaz der. zaman Mesela Galileo'da bir dış gözlemci; denizin ortasındaki gemide hareket halinde olan biri algısına karşı,gemide duran kişi bu hareketi inkar edebilir..
Benim zaman tanımım ise;aynı mekanda farklı şart ve dolayısıyla algıda olan kişi veya grupların zamanının göreceliğiyle alakalıdır..Bir nevi dar ya da özel alanda zaman algısının güncelde yarattığı sorun ,mağduriyet ve mağruriyetler olacaktır.
İnsan türünün birincil doğaya karşı
Mekan hakimiyeti ,hareketi ve zamanı da devşirmesine olanak sağlamış hatta kendi doğasından ,ikincil sanal bir doğa yaratiğından bahsetmiştik;ait olduğu doğadan, sahip olduğu doğaya evrimini belki bir başka yazımda işlerim.Şimdi kim çıkıp evcillestirilmiş bir hayvanla, doğada yaşayan bir hayvanın aynı zamanı yaşadığını söyleyebilir;Evcil hayvanın yeme- içme , ölüm-kalım gibi temel ihtiyaçlarını bile sahibi belirler,(sahiplik ilişkisini ,mekanın gaspı ;yani hayvanın ortalama ömrü ve hareket kabiliyeti gibi özelliklerinin kontrolü olarak algılayabiliriz) ;doğadaki hayvanın zamanını ise doğa belirler,mesela kış olur, kar yağar, yiyecek bulunmaz, aç kalınır,kente ;yani insan doğasına bir kurt iner ,burda belki bir insanla karşılaşır..Bu kurt bir kuzuyu boğazladığında, bunu en yakın ihtimalle büyük patlamaya kadar götüreceğimiz bir refleksi işlemiş oluruz;Bu kurdu insan öldürürse de aynı zamana göre yargılama yapılabilir ;ancak öldürdükten sonra dişlerini süs olarak kullanmak,kafasını ,postunu evin duvarına astıran tarih ,belki 3 milyon yaşında bir bebek bile değildir..
O kadar eskiye ve karmaşaya gitmemize gerek yok ;mesela mekâna(maddi şartlara)sahip bir abimiz, sahip olduğu satın alma gücü sayesinde zamanda yolculuk yapabilir;bunu yoksul biri yapamaz ;hatta yoksul kişiler sahip olduğu öz zamandan satarak, yani zamanda gittikçe geriye ittirecek hız enerjisini kullanarak ,en azından başkasının zaman diliminde yaşamaya çalışır;çünkü doğada varolan her şey yasamak ister.
Bir gün bir röportaj da TR'den bir iş adamı baba-oğul diyaloğunu aktarır; iyi bir üniversiteden mezun olan oğul babasının da referansıyla iyi bir şirkette iyi bir maaşa çalışsa bile ilk bir milyonunu 30-40 yıl sonrasında kazanabilirdi;ancak babası ona bu parayı direkt vererek ona 40 yıl kazandırmış,zaman yolculuğu yaptırmıştır..Şimdi kendi işini kurabilir , başkalarının zamanını satın alarak,doğmamış torun torbasına bile hayli zaman bırakabilir;demek ki zaman satın alınabilir bir durum (altını çiziyorum ölmek farklı bir olay zamandan bağımsız olmasa da insan öldüğünde bulunduğu ,satın aldığı zamanın insanı olarak ölür özel mülkiyetin olduğu sistemlerde;çünkü o zamanı aktarır nesline).
Tüm bunların yanında yoksullar yani mekansizlar ,yani enerjisi ,emeği dışında satacak bir şeyi olmayan zamansız abiler -ablalar ,zamanlarını sattıkları kişilerin zaman diliminde yaşar;mesela günü 24 saat olanların yanında çalışanlar en iyi asgari şartlara sahip ülkelerde bile;gün ,çalışanlar için en iyi ihtimalle 14 saattir,bunun 7 saati uyku, 3 saati temel ihtiyaclara,2 saati yola ayrıldığında geriye 4 saat kalır..Dünya'da mülksüz enerjisini satarak en iyi şartlarda çalışan insan bile gün 4 saattir ,bu sermayedarlar için 17 saattir;ileriye doğru kazandıkları sanal zamanı saymazsak,yani eksik ve güncel bir kıyaslamayla bile günün 1/4'inden az zamanlı yaşayan bir kesimden bahsediyoruz.
Tüm bunlar günün 12 saaatini çalışarak geçiren TR gibi ülkelerde 0 ve altında yaşam olarak tanımlayabiliriz..Zamansız ve mekansız yaşayan insanların bunca fazla olduğu yerlerde ;düşünce, felsefe ,sanat gibi değerlerin zayıflığı kaçınılmazdır,Bu tarz yaşam örneklerini kiracı yaşamlar olarak tanımlayabiliriz (mekanın, zamanın ve hareketin sınırı ,bedeli vb belirleyenin başkaları olduğu çarpık, hiyerarşik bir yaşamdan bahsediyorum) İnancın,umudun kıskacında;cinsellik gibi temel ihtiyaçların yaşamda tetikleyici lüks olarak sunulduğu ,ulaşamama ve yasayamamanın stresiyle öfkeli,çatık kaşlı ve bilinçsiz nefretin; din ,milliyet ,renk gibi sınıflandırmalarla manipüle edildiği ;asıl sorudan kaçırtan uzman saha ve mutfak ekibiyle (Eğitim,sanat spor siyaset vb)zamanını çaldıkları adamların ve kadınların, bu sefer öfkesini ve aklını çaldığını biliyor muydunuz?
Zamansız olduğunuzu düşünüyorsanız zamanınizi ya yaratmalı ya da almanın yollarını bulmalısınız.. Bunun ilk adımı farkına varmaktır,bunun farkına vardıktan sonra şiddetten uzak farkındalık faaliyetleriyle bir habitat olusturulmalı;bu sanatla ,edebiyatla , sohbetle ve tüm bu süreçlerden beslenen güçlü politika ile genel düzensizliğe karşı sosyal baskı oluşturabilecek bir sosyoloji yaratmaya çalışmak olmali! kesinlikle bu işi meslek anlamında, siyasetçi gözü ve algısıyla yapmamalı ;çünkü bir kesimi temsili yaklaşım köle- efendi ilişkisini doğurur ..Sanat özelikle sinema bu konuda çok etkili bir araçtır;altını çiziyorum" şiddette bulaşmadan şiddeti yöntem olarak benimseyenlerden uzak durarak kolektif bilince hizmet edilmeli"; çünkü en kutsal ,insanı değerleri bile ,hakim sınıflar şiddette atıf yaparak terörize edebilmektedir,normal şartlarda meşruiyetleri yoktur..Bireysel olarak da küçük ya da büyük kolektif sermaye veya yetenek ölçüsünde bireysel girişimler ,çok para kazandırmasa da , zamanınızın sahibi kılacak, dolayısıyla aklınızı tekelinize alabilecek cesaret ve tecrübeyi kazandırabilir..
Yorumlar
Yorum Gönder